Abdullah DOĞMUŞ

Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir

  • Tarih : 12/11/2019
  • Yazar :

Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir

‘’Ucu Olmayan Şehir’’  diğer adıyla İstanbul. Bu belgeseli izlerken ‘’Peki mimarlık öğrencileri olarak biz ne durumdayız?’’ dedirtiren ve sorgulatan bir gelecek tezi gibi. 2011 yılında çekilen belgesel bize 2020 ve sonraları ya da ismi geçen ‘’3. Köprü’’ ve ‘’Marmaray’’ vb. projelerinin bize getirdikleri ve götürdüklerinin neler olduğu hakkında bir önsezi niteliğinde. Belgeselde dikkat çekilen konular ‘’Kentsel Dönüşüm’’ adı altında kullanılan ekonomik getiri, yaşanılmaz mimari yapılar, para, oy için politika ve Avrupa’nın en büyük metropol şehir olma hayalleri dayatılan ve içinde olmamıza rağmen dışına itildiğimiz hikayeyi yazanların bizleri oynatarak metropolün getirileriyle o hikayeyi oynarken uzakmışız gibi davranmamız. Bize neden bunları görmedik ve duymadık? veya başka Ekümenopolis’ler var mı? diye düşündüren; aynı zamanda yatırımların inşaata doğru eğrilmesi, beraberinde göç ve maddi zorlukları kentselleşmenin kırsallaşmayı geçmesine şahit oluşumuzu çok net ifade ediyor. Politik vaat yarışı, özellikle RANT için bir tarih şehri olan İstanbul’u ne duruma getirdiğinin farkında olamayışımızın metropol bir yaşayış tarzından kaynaklandığı izlerken gözler önüne seriyor. Ekonomik, ekolojik sebeplerin ve nüfus eşiklerinin aşılmasının yanında sosyal ahengin bozulması açısından genele baktığımızda tam bir neoliberal kentleşmenin fotoğrafıdır “EKÜMENOPOLİS.”  Yapılan yollar beraberinde yaşam alanı ve değişen günümüz ihtiyaçlarına göre avmler, kongre ve spor merkezlerinin asıl yollarda oluşan araç trafiğini azaltması beklenirken tekrar bir dağılma (yaşam alanı genişlemesi) görülmektedir. Bu da yeni araçlar, yeni kirlilikler ve göçe gebe bir duruma getiriyor. Bu da kendi köylerinden çıkıp sanayi ve ekonomik yatırımların öncelik verildiği metropollere kaçışı, her şeye rağmen çadırlarda yaşamaya razı olan insanlara belli bir süreden sonra kazandıkları birkaç şeyle kendi imkanlarıyla evler inşa ettiriyor. Sonrasında o yerlere yükselen rant arayışı ve sosyal yaşamı öldüren konut sürüleri ile göz boyayarak evlerinden zorla tekrar bir göçe zorlanıyorlar. Bu durum bizlere İstanbul’un ne tür bir coğrafya olduğunu ve aslında yapılar ve ulaşım alternatiflerinin  neler getirecekleri vaat edilirken, bizlerden götürdükleri bariz ortaya seren bir belgesel. Sslında Avrupanın en büyük metropolü, dünyanın ekonomik merkezi ve yatırımların cazip noktasının yanında yeşillik diye dayatılan balkon bahçeleriyle ütopik bir hayali gerçekleştireceklerini zannedip yapılanların istenilen gibi gitmemesi bize bir dünyanın gözde şehri yerine dünyanın enkaz alanı bırakınca anlaşıldı. Belgeselde olduğu gibi size yazımı Doğan Kuban’ın sözleri ile özetlemek istiyorum. Bunu böyle devam etmesi durumunda sonucu “KAOS…”
 

Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir